Giriş Elektrikli araçlar, içinde bulunduğumuz teknolojik gelişim ve dijital dönüşüm döneminin en önemli unsurlarından biri haline gelmiş durumdadır. Bu araçlar, hem karbon salınımının azaltılmasına katkısı sonucu iklim değişikliği ile mücadelede hem de e-mobilite ekosisteminin merkezinde yer alarak oluşturduğu ekonomik etki bakımından önemini giderek artırmaktadır. Elektrikli araçların yaygınlaştırılması ülkemiz için stratejik bir hedef olarak benimsenmiştir. Konvansiyonel içten yanmalı araçların yerine elektrikli araçların kullanımı, iklim değişikliği ile mücadelede kararlı yaklaşımını ortaya koymuş bulunan ülkemizin, bu alandaki hedeflerine ulaşmasında önemli bir etki oluşturacaktır. Bunun yanında, elektrikli araçların yaygınlaşması, yeni gelişen bu alanda ana sanayi, tedarik sanayi ve katma değerli ürün ve hizmetler geliştiren teknoloji ekosisteminin gelişimi için bir kaldıraç olacaktır. Bir ülkede elektrikli araçların yaygınlaşmasında en belirleyici etkenlerden biri, halka açık şarj olanaklarının seviyesidir. Ülkemizde de elektrikli araçlarda hedeflenen hızlı yaygınlaşmanın sağlanabilmesi için, şarj altyapısının il ve ilçelerde asgari düzeye ulaşması büyük önem taşımaktadır. Henüz başlangıç aşamasında bulunulan elektrikli araç kullanımında, bu husus tüketici yönelimleri ve tercihleri açısından belirleyici konumdadır. Önümüzdeki yıllarda elektrikli araç stoğunun büyümesine paralel olarak, şarj istasyonlarının sayısında da hızlı bir artış söz konusu olacaktır. Kayda değer seviyede bir yatırım neticesinde, on binlerce noktada hizmet sunulan büyük bir sektör oluşacaktır. Yapılanmasının başında olan bu sektörün, elektrikli araçların gelişimine hizmet edecek ve sürdürülebilir bir yapıya sahip olması da diğer kritik bir husustur.Bu bakımdan, sektör dinamiklerinin serbest piyasa prensipleri dahilinde, uzun vadede mobilite ekosisteminin gelişimine katkı sağlayacak şekilde yönlendirilmesi gerekmektedir. Türkiye’de elektrikli araçlar için şarj altyapısının hızlı bir şekilde ülke genelinde yaygınlaştırılması ve sektörün uzun vadede sağlıklı ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulması stratejik bir hedef olarak ele alınmıştır. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı’nın koordinasyonunda, başta Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ve Türk Standardları Enstitüsü olmak üzere, ilgili kamu kurumlarının aktif katılımı ve özel sektörün yoğun katkısı ile Türkiye için elektrikli araç şarj altyapısına yönelik bir gelişim planı hazırlanmıştır. Neden Elektrikli Araç? Bilindiği üzere, iklim değişikliğinin nedenlerinin başında yüksek karbon salınımı gelmektedir. Karbon salınımının önemli bir kısmı ise ulaşım araçlarından kaynaklanmaktadır. Ancak, karbon salınımı yapan ulaşım araçları, iklim değişikliğine neden olmanın yanında, insan sağlığını da doğrudan tehdit etmektedir. Her yıl azımsanamayacak sayıda insan, ulaşım araçlarının emisyonu ile beslenen hava kirliliğinden dolayı hayatını kaybetmektedir. İnsan yaşamına bu olumsuz etkileri nedeniyle konvansiyonel araçların yerini sıfır emisyonlu araçların alması bir zaruret olarak görülmektedir. Paris İklim Anlaşması’na imza atarak tüm dünyaya karşı sorumluluk bilincini gösteren ülkemiz için de bu dönüşüm stratejik bir hedef olarak benimsenmiştir. Ülkemiz İçin Yeni Bir Fırsat Türkiye otomotiv sanayinde güçlü bir üretim üssü konumundadır. Birçok global otomotiv markasına ev sahipliği yapan ülkemiz, aynı zamanda oldukça büyük bir tedarik sanayiine de sahiptir. Küresel arenada başlayan dönüşüm ise otomotiv sanayimizin konumunu daha da güçlendirmesi için bir fırsat olarak görülmektedir. Global markaların elektrikli araç üretimlerini ülkemize çekmeleri, tedarik sanayi firmalarımızın ise dönüşümde hızlı hareket ederek yeni iş potansiyeli yaratmaları ile Türkiye küresel otomotiv endüstrisinde ağırlığını artırabilecektir. Bununla birlikte, konvansiyonel araç piyasasındaki bariyerler nedeniyle uzun yıllar fırsat bulunamayan Türkiye’nin yerli otomobil markası için, elektrikli araç dönüşümü gerekli uygun zemini oluşturmuştur. Bu sayede, Türkiye’nin Otomobili TOGG hayata geçirilebilmiştir. Türkiye’nin Otomobili, otomotiv endüstrisinin dönüşümü açısından bir otomobil projesinden çok daha fazlasıdır. Türkiye’de elektrikli araç üretim kapasitesinin artması için, yurt içi pazarın bir kaldıraç olarak kullanılması da önem arz etmektedir. Ülkedeki elektrikli araçların sayısının ve yaygınlığının artması aynı zamanda teknoloji ekosistemi için de bir fırsat oluşturacaktır. Pazarda çeşitlenen kullanıcı ihtiyaçları ve artan ölçek ekonomisi sayesinde, yerli teknoloji girişimler yeni ürün ve hizmetler geliştirmek için uygun zemine sahip olacaklardır. Tüm dünyada henüz başlangıç aşamasında olunan bir teknoloji alanında, inovasyona öncülük eden girişimler için ihracat fırsatları da doğacaktır. Bu nedenle, hem otomotiv endüstrisinde hem de yenilikçilik alanında hızlandırıcı etki oluşturması bakımından, ülkemizde elektrikli araçların yaygınlaştırılması amaçlanmaktadır. Türkiye’de Elektrikli Araçlara Geçiş Elektrikli araçların yaygınlaşması bakımından, henüz gelişiminin başlarındaki bir alanda erken hareket etme ve agresif benimseme yaklaşımları sergileyen ülkelerden bahsetmek mümkündür. Türkiye bu ülkeler arasında yer almamıştır. Ancak, elektrikli araçların daha erişilebilir maliyetlerde üretilmeye başlanması, arz tarafında çeşitliliğin artması, şarj olanakları ve şarj menzili gibi bariyerlerin hafiflemesi gibi gelişmeler sayesinde, elektrikli araçlar için ölçeklenme aşamasına gelinmiş durumdadır. Ülkemizde ve dünyada 2020’li yıllar itibariyle elektrikli araç üretimi ve kullanımında hızlı bir artış yaşanacaktır. Ülkemizde, elektrikli araçların yaygınlaşması için önemli bir vergi avantajı sağlanmaktadır. Elektrikli araç alımlarındaki özel tüketim vergisinde, motor gücüne göre değişmekle birlikte %10’dan başlayan bir vergilendirme söz konusudur. Özel tüketim vergisi oranlarının üst limitleri açısından ise, içten yanmalı motora sahip araçlara göre dört kata varan bir avantaj sunulmaktadır. Benzer şekilde, her yıl alınan motorlu taşıtlar vergisinde de % 75 oranında bir indirim uygulanmaktadır. Sağlanan bu teşviklerin etkisiyle, Türkiye’de elektrikli araç satışları son aylarda üssel bir hızla artmaktadır. Trafiğe yeni kaydı yapılan elektrikli araç sayısı 2019 yılında 247 adet iken, 2020’de 1.623 adede, 2021’de ise 3.587 adede ulaşmıştır. Bu gelişim, Türkiye’de doğru bir zamanlama ile elektrikli araçlara geçiş sürecinin başladığını göstermektedir. Önümüzdeki yıllarda, özellikle yerli üretim araçlarımızın da piyasaya çıkışı ile birlikte bu trendin devam edeceği öngörülmektedir. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından, ilgili kamu kurumları ve sektör aktörlerinin katkısı ile hazırlanan Mobilite Araç ve Teknolojileri Yol Haritasında, Türkiye’de elektrikli araçların gelişimine dair düşük, orta ve yüksek olmak üzere 3 farklı senaryoyu içeren bir projeksiyon oluşturulmuştur. Bu projeksiyona göre 2025 yılında; - Yüksek senaryoda yıllık elektrikli araç satışının 180 bin adet ve toplam elektrikli araç stoğunun 400 bin adet, - Orta senaryoda yıllık elektrikli araç satışının 120 bin adet ve toplam elektrikli araç stoğunun 270 bin adet, - Düşük senaryoda yıllık elektrikli araç satışının 65 bin adet ve toplam elektrikli araç stoğunun 160 bin adet olacağı öngörülmüştür. 2030 yılına gelindiğinde ise; - Yüksek senaryoda yıllık elektrikli araç satışının 580 bin adet ve toplam elektrikli araç stoğunun 2,5 milyon adet, - Orta senaryoda yllık elektrikli araç satışının 420 bin adet ve toplam elektrikli araç stoğunun 1,6 milyon adet, - Düşük senaryoda yıllık elektrikli araç satışının 200 bin adet ve toplam elektrikli araç stoğunun 880 bin adet olacağı öngörülmüştür. Elektrikli Araçlar İçin Şarj Altyapısı Elektrik araç sahipliğinin ve kullanımının önündeki bariyerlerin başında, araçların şarj edilmesine yönelik kısıtlar gelmektedir. Mevcut araç modellerinde, hali hazırdzaki teknolojik olgunluk ve üretim maliyetleri nedeniyle azami menzil henüz geliştirilmesi gereken bir özellik olarak durmaktadır. Düşük menzilin yanında şarj olma sürelerinin de uzun olması, kullanıcılar için şarj konusunu bir problem alanı haline getirebilmektedir. Ülkemizdeki hâkim şehirleşme şekli, mevcut yapı stoğunun özellikleri, şehirlerarası etkileşim, nüfusun coğrafi dağılımı gibi parametreler ışığında, kısa, orta ve uzun vadede ülkemizde tesis edilmesi gereken şarj altyapısına dair temel öngörüler oluşturulmuştur. Buna göre, Türkiye’de 2025 yılında 30 bin adedin üzerinde halka açık şarj soketine ihtiyaç olacağı öngörülmektedir. Literatürdeki genel kabuller ve ülke şartlarımız birlikte ele alındığında, ülkemizde her 10 araca asgari 1 şarj soketine ihtiyaç olacağı kabul edilmiştir. 2030 yılında ise bu sayı 160 bin olarak belirlenmiştir. 2025 yılındaki 30 bin şarj soketinin ise, yine ülke dinamiklerimiz dikkate alınarak, en az 8 bini hızlı şarj sunabilmelidir. Özellikle şehirlerarası trafikte ve nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu büyük şehirlerde, yüksek hızlı şarj altyapısına daha fazla ihtiyaç olacaktır. Dünyada da genel yönelim, şarj altyapısı içindeki hızlı şarj oranının artırılması şeklinde gelişmektedir. Bu nedenle, halka açık şarj olanaklarının kısa-orta vadede en az %30’unun hızlı soketlerden tesis edilmesi öngörülmüştür. 2030 yılına kadar ise, Türkiye’de en az 50 bin hızlı şarj soketinin kurulması gerekli görülmektedir. Türkiye’de elektrikli araçların, şarj olanakları bakımından herhangi bir kısıtla karşılaşmadan yaygınlaşabilmesi için, öngörülen bu kurulumların gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Oluşturulan bu öngörüler, kamu politikaları açısından da benimsenmiş hedefler olarak ele alınacaktır. Şarj Hizmet Sektörü Yapılanması Elektrikli araçların kullanılmaya başlaması ile birlikte yeni bir sektör daha doğmuş durumdadır: şarj istasyonu işletmecisi sektörü. Bugün itibariyle henüz gelişiminin başında olan sektörün, 2030 yılında kadar yaklaşık 1,5 milyar dolar yatırımla kurulan 165 binin üzerinde şarj soketinin işletildiği ve yıllık 1 milyar dolarlık hacme ulaşmış büyük bir sektör haline geleceği öngörülmektedir. Sektör, ulaşacağı büyüklüğün yanında, otomotiv sektörü üzerindeki potansiyel etkisi bakımından önem arz etmektedir. Elektrikli araçlara geçişte tüketici tercihlerinde belirleyici etkiye sahip olması, şarj sektörünü otomotiv pazarındaki rekabeti etkileyebilecek bir unsur haline de getirebilecektir. Bu bakımdan, henüz erken aşamada bulunan sektörün elektrikli araçlara geçişi hızlandıracak, sürdürülebilir, adil rekabet şartlarının hakim olduğu ve tüketici haklarını koruyan bir yapıda tesis edilmesi hayati önem taşımaktadır. Bu çerçevede, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ve Türk Standardları Enstitüsü tarafından yürütülen çalışmalar neticesinde, şarj sektörünün serbest piyasa koşullarında, etkin ve sürdürülebilir bir yapıda gelişmesini temin edecek bir mevzuat altyapısı oluşturulmuştur. 25.12.2021 tarihli ve 7346 sayılı Kanun düzenlemesi ile 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nda, şarj hizmeti sunulmasına yönelik yasal çerçeve tesis edilmiştir. Buna göre, EPDK’nın düzenleyeceği ikincil mevzuata göre uygulanmak üzere şarj hizmeti faaliyetleri lisansa ve sertifikaya tabi hale getirilmiştir. Şarj Altyapısı İhtiyacına Yönelik Öngörüler Kaynakça: https://sarjdestek.sanayi.gov.tr/turkiye-icin-elektrikli-arac-sarj-altyapisi